Navigasyon |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Aşk Bu Dünyanın Ölçüleriyle Açıklanamaz Sevgili
O İlkel Bir Acıdır, Yaban Bir Ağrıdır.
Gelir ve İçimizdeki O Çok Eski Bir Şeye Dokunur.
Sonra Bir Perde Açılır ve Yolculuk Başlar
Bu Yolculukta Artık Para, Tarifeler
Beklentiler, Randevular, Taksitler, İş,
Anneler ve Korkular Yoktur
Aşkın Kendi Gerçekliği Vardır Sevgili.
İnsan Başka Bir Işığa Teslim Olur,
Daha Derinden Anlamaya Başlar, Bilgeleşir
Hiç Bilmediği Sezgileriyle Buluşur
Yükü Çok Ağırdır, Kendiyle Buluşmuştur
Hem Dışındadır Dünyanın, Hem de Tam Ortasında.
Hindistan’da Ganj Nehri’nin Yakılan
Yoksun Adamın Hissettikleri de Onunladır,
Yitirdikleri de…
New York’ta, Bir Sokakta,
Kartondan Kulübesinde Yaşayan Kadının
Çıplak Yalnızlığı da
Her Şey Onunladır, Ona Emanettir Sanki,
Ama O, Çıldırtıcı Bir Yalnızlık İçindedir Yine de…
Aşkın Kültürlü Olmakla, Bilgili Olmakla da İlgisi Yoktur Sevgili,
Kanımıza Karışan İlkel Acı, O Yaban Ağrıyla
Hiçbir Kitabın Yazamadığı Hakikatlere Daha Yakınızdır,
İnan…
Kim Demiştir Hatırlamıyorum,
Aşk Varlığın Değil, Yokluğun Acısıdır Diye.
Belki de Bu Yüzden İlk Gençliğimde,
O Yoğun Aşık Olduğum Yıllarda,
Gözüme Uyku Girmez, Dudağımda Bir Islıkla
Bütün Gece Şehri, O Karanlık, O Hüzünlü Sokakları Dolaşır,
İnsanları Uykularından Uyandırmak İsterdim.
Uyanıp, İçimde Derin Bir Sızıyla Uyanan
O Derin Sancının Acısına Ortak Olsunlar Diye…
Aşk Çok Eski Bir Şeydir Sevgili
Onun İçinden O Çileli Çocukluğumuz Geçer
Sevdiğimiz İnsanların Çocuklukları da…
Oradan Üvey Anneler, Eksik Babalar, Parasız Yatılılar Geçer
Ve Sonra Aşk Bütün Bunları Alır, Daha da Eskilere Gider,
Hep O İlkel Acıya, O Yaban Ağrıya…
İnsan Bazen Nedensiz Yere Umutsuzluğa Kapılır
Kimselere Veremez Sevgisini,
Kimselere Derdini Anlatamaz, Evlere Kapanır…
Bazen Denizler Kıyılar Çeker İnsanı.
İnsan Bu Kapılmayı Anlayamaz,
Oysa
Çok Eski Bir Yerde Yaşanmasından Korkulup
Vazgeçilmez Aşkların Sızısıdır Bu.
Bu Sızı, Bu Yenilgi Mevsimlerle Yıllarla Devrilir Başka İnsanlara…
Bir İnsanın Yaptığı Bir Hatanın
Tüm İnsanlara Yayılması Gibi…
İşte Şimdi Biz de Sevgili,
Ya Olmadık Zamanlarda Umutsuzluğa Kapılıp,
Soluğu Evlerde Alacağız,
Ya da Denizler, Kıyılar Çekecek Bizi.
Nasıl Biz Başkalarının Korkularını Taşıyorsak,
Başkaları da Bizim Korkularımızı Taşıyacak,
Yenilgimizi, Umutsuzluğumuzu…
Birazdan Sabah Olacak…
Para, Tarifeler, Beklentiler, Randevular, Taksitler,
İş, Anneler ve Korkular Başlayacak…
Bunlar Varsa Bizim İçin Geçerliyse
Aşk Yoktur ve Hiç Olmamıştır Sevgili.
Birbirimizi Kandırmayalım…
Hadi Güne Hazırlan,
Yaşadıklarımızı Unutmaya Çalış
Aşk Bize Güvenip Verdiği Büyüsünü,
Sırlarını, Cesaretini, Bilgeliğini ve O İlkel,
O Yaban Ağrısını Geri Alacak
Bunlar Olurken İçimiz Bir an Üşüyecek,
Sonra Geçecek…
Hadi, Oyalanma Birazdan Yarın Olacak…
AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ
![x1pnp_rgmi5o50msSxiq3qMzUdGIwQBJV3rN_UXc02AnqD8QpBSZP5IVzl8OJ3tz3vgFn4h7zO_Y_W-lotu6MySa8CR4872sWHoGT7jUEaxLZgo93OBHFNMmztJMTOPsUbZqo6AStvV8sw[1]](http://img0.bloggum.com/upload/lib/img/6804/500/r_xhy1fyse49z95269t69g.jpg)
O Olmazsa Yaşayamam-
O olmazsa yaşayamam
O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle O daha az sever seni,
Senin O'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak...
![Askihamit_yalnizlik[1]](http://img0.bloggum.com/upload/lib/img/6804/500/r_fkfnzd3rs4t58k4myp2h.jpg)
İnsan bazen yaşamın gerçeklerinden sıyrılıp başka hayallere yelken açmak istiyor. İşin sonunda yelkenlerin suya değeceğini hesap etmeden ama.... Nereye gideceğini bilmeden, sona ermesini istemeden, beklentisiz. Yazmadan, okumadan, aşksız, parasız, paylaşımsız yaşamak istiyor. Oturup derin düşüncelere daldığım hayatın gerçeklerinden bir an için sıyrılıp hayallere yelken açmaya çalıştığım şu zaman diliminde ne diyorum kendi kendime biliyor musun? Hayat; ortak birşeyleri olmayanların ortaklığı ile sürüp gitmekte. Gerçekte sürüp gitmekte olmadığının farkındayız hepimiz de, ortak birşeyleri olmayanların ortaklığına mecbur kılındığımızdan, ‘ben sana mecburum’ dizesinin inceliğini bile kavramaktan uzak ‘ben sana mecburum’ları varlık nedenimiz sayar olduk...... Seninle bir önceki yarenliğimde bir merhabaya açmıştık yüreğimizi sonra yoldaşlığa giden yolda adımlaşmıştık. Geldiğimiz nokta dostluk. Ancak bu dostluk ‘ben sana mecburum’ dizesindeki anlamda yoğunlaşmamızı getirecek beraberinde. Ben ötekini/seni dost kabul ediyorum ya, daha doğru bir anlatımla ben kendimi sana dost olarak sunuyorum ya, sana sevgi duyuyorum. Gerçek, yalın, bembeyaz bir sevgi. Ben kendimi sana dost kılıp, dost olarak sunuyorum ya! Senin başarılarından haz alıyorum, seni önemsiyorum, benim için dikkate alınacak, korunacak insanlar arasında baş sıraya yükseliyorsun. Seni büyütüyorum. Seninle olmak hayallere yelken açmakla eş değer benim için..... Öteki/sen, bana günün herhangi bir diliminde (benim için bu noktada zaman zamansızlaşmakta) gereksinim duymuşsun, iki elim kanda olsa seni yanıtlıyorum kimi iç fırtınalarını dindirmek adına, kimi seni koşulsuz mutlu kılmak adına bende var olanı sunuyorum sana. Bütün maddesel değerlerin ötesinde bir yerde taçlanıyorsun. Seninle olan dostluğuma emek veriyorum, sevgi katıyorum, özen sunuyorum, hoşgörü ekliyorum, incelikle büyütüyorum yüreğimin en güzel yerinde...
Acılara Rağmen Aşktan Vazgeçmeyiz Çünkü...
Kişi yaşamalıdır aşkını ölesiye. Hele acıysa… Aşk girdi mi araya insan acıya da doymaz olur. Bırakır kendini, çırpınmaz bile. Kurtulamayacağını bilir. Kim kurtulmuştur ki bugüne kadar aşk acısından. Kim? Aşk değil mi bu varsın acıtsın deriz. Neler çekeriz, uğruna neler feda ederiz. Ama o ne yapar, gelişinde nasıl sevindirdiyse sizi ‘sen sevin şimdi. Nasılsa gideceğim. Hem de öyle kaçıracaksın ki beni herkes gibi elinden acıycak sonunda canın. Senin de… Aşk varsa acı da vardır.’ Der. Aşkın değişmez kuralıdır bu. Kaybolmak istiyceksin o gözlerde ama nafile. Oraya da zehirini salmıştır aşk. Ama her şeye rağmen güzeldir. Ona dokunmak, gözlerine bakmak onun için heyecan duymak... O denilince akan sular durur. Ordaki herkes beyaz o kırmızı olur. Onunla konuştuklarınızı eve gelince kapıyı kapatıp çekilip odanıza bir bir tekrarlamak size en heyecan verendir. Şunu şöyle deseydim böyle yapsaydımlar tekrarlanır durur aklınızın ondan arta kalan biryerlerinde. Sizi sarıp sarmalar şefkatlice, yumuşacık aşk denen o hoş şey. Mutlu olursunuz. Gözlerinizden duygu akar… Kulaklarınız aşk nameleri arar sürekli. Her saniye hücreleriniz yenileniyormuş gibi hissedersiniz. Çiçekler de bundan nasibini alır tabii. İşte aşk bu ve bizim anlatamayacağımız ve farkına varamayacağımız hislerle doludur. Ha sürekli yediğiniz ve annenizin şikayetçi olduğu tırnaklar da tarih olmuştur. Çünkü aşk insanoğlunun sahip olduğu en güzel armağandır. Her insan aşkla birlikte kendini dünyanın en şeker insanı hisseder. Bu yüzden tüm acılara, çıkmazlara, dolambaçlara rağmen hala o en eski masalı özlemle anıyor ve yaşamaya can atıyoruz…
Eğer ;
O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa... dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse... hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar... her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O... her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa... bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa... iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa... eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız... kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü... özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu... hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız... O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse... gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine... uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa... dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa... Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla... ...o halde bugün sizin gününüz!.. "Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz...
SEVMEK , YAŞAMAK ve ÖGRENMEK!
Aşıklar sadece daha iyiyi umut etmeyi değil,
onu yapmak için çaba göstermeyi de öğrenirler.
Aşkı sıradan şeylerin tutsağı yapmak, onun tutkusunu almak
ve onu sonsuza kadar yitirmek demektir.
Gerçek sevgi, kimin daha kârlı çıkacağını düşünmeden
bir insana vermeyi düşünmektir.
Engellere üzerinden aşılacak fırsatlar olarak bakarsak
sadece çözüm bulmakla kalmayız,
kendimizin genel sorun çözme yeteneklerimizi de artırırız.
Sevgi yetişmek için en verimli toprağı sunar bize.
Sevgi, eski yaraları açmak değildir, onları kapatmaktır.
Ayağa kalkıp yaşamaya devam etmek demektir.
Kalp; tutkularımızın yaşadığı yerdir.
Çok narindir, kolayca kırılır ama inanılmaz derecede esnektir.
Kalbi aldatmaya çalışmanın anlamı yoktur.
Onun yaşaması bizim dürüstlüğümüze bağlıdır.
Yaşam; sevgiyle de korkuyla da yürütülse her zaman
bir serüvendir. Korku; yaşamın sınırlandırılmasıdır, hayırdır.
Sevgi; yaşamın özgürlüğe kavuşturulmasıdır. "Evet" deyin.
Derdin ne kadar oturmuş, görünüşün ne kadar umutsuz,
yanlışın ne kadar büyük olduğu hiç fark etmez.
Sevgiyi yeteri derecede anlamak hepsini yok edecektir.
Olgun insan, pek çok yol, pek çok çözüm ve
pek çok sonuç olduğunu bilir. Sevgi kusursuzlukta ısrar etmez.
Ama kim olduğumuz ve nasıl davrandığımız arasındaki
önemli ilişkiyi fark etmemizi gerektirir.
Ne kadar akıllı ya da duyarlı olursa olsun
herkesin yanlışlık yaptığını ve herhalde de yapmaya
devam edeceğini görüp bilmek rahatlatıcı bir şeydir.
O yüzden; neden kusurlarımızı kabul edip,
insan soyuna katılmıyor ve rahatınıza bakmıyorsunuz?
Kendilerine inananlar ve yaşadıkları an'a güvenenler
yaşamı en keyifli bulanlardır. Bunlar, geçmişin pişmanlıklar değil,
anıları depolayacak bir yer olduğunu, geleceğin korku değil,
umutla dolu olması gerektiğini öğrenmişlerdir.
Ve bizim sadece günümüze ihtiyacımız vardır.
Sevmekle geçen bir yaşam; asla sıkısı olmayacaktır.
“SENİ SEVİYORUM" demekten asla bıkmayın ve sakınmayın.
Sadece kalp için hasat zamanı yoktur.
Sevgi tohumu sonsuza dek yeniden ekilmelidir.
Yalnızca Seni Özlemek Geliyor İçimden...
Güneşin başka iklimleri aydınlatmaya,başka gönülleri ısıtmaya
gittiği şu saatlerde kağıdı,kalemi elime alıp,seninle dertleşmek,
yalnızca sana yazmak yalnızca seni özlemek geliyor içimden...
Sana yazmak...''Sana seni Yazmak''
Seni ve yüreğimde anlam bulan duyguları...Sana ait yüreğimin
derinliklerinden kopup gelen artçı şokları anlatmak ve toprağı
alnından öperken yağmur taneleriyle tüm benliğimle
sana yağmak istiyorum...
Bu gece dudaklarımdan dökülen her kelimede sen varsın ve
yine sen varsın yarım kalan sevdamın eksik taraflarında.
Bomboş ve sessiz kaldırımlarda yürürken seni haykırıyorum
sensizliğin inadına! Bu sensizlik gecesinde sevdamın en
ücra köşelerine seni yazıyorum.
Bu gece gene yağmur yağıyor... Yağmur yağıyor gönlümün
sensizlikle yanan her yerine.Yağsın,yağsın ki saklasın
sensizliğimde döktüğüm gözyaşlarımı!
Ve yine saklasın sensiz geçen bomboş hayatı...
İşte seni haykırıyorum!!! sensizliğe
alışamamış yüreğime!!! Bu gece gene yağmur yağıyor.Senyoksun oysa
biliyorum ve üşüyorum sensiz
kaldığım saatlerde. Gözyaşlarımı efkarıma
kattım bu gece. Sevdamı,umudumu
ve seni kızgın bir sel gibi kalbime akıttım.
Bu gece yağmurla beraber gözyaşlarım yağıyor
ve ismini yazıyor sensizliğin acısı
ile kıvranan kaldırımlara.Süzülen her damlada
sen vardın ve yine sen vardın gecenin
en karanlık anında...İsmini kazıdığım kaldırımlara
sanki sen yağıyorsun yağmurla
birlikte ve sevgin yağıyor yüreğime...
Yalnız ve bomboş odamda sen varsın hala.
Hala sensizliğim duruyor yanı başımda...
Bu gece gözyaşlarım yağıyor sensizliğimle
birlikte kaldırımlara. Seni arıyorum,
erimekteyim...
Karanlık geceye inat AY gökyüzünde...
Ve gökyüzü
YÜREĞİMDE...
Sana bu yazımı hem çok uzaklardan, hem de çok yakınından yazıyorum ...
Hep birini gönülden sevmek, sevdiğime kendimi adamak istemiştim... Şu anda kaybolmuşta olsan, yalanda olsan, yanımda olmasan da sen çıkmıştın karşıma yıllar sonra.. Ben mecnunsam benim sevdiğim de leyla olsun istedim...Yan yana olmasak da, beden toprağa kavuşsa da ruhlarımız hiç ayrılmasın istedim....Sen böyle sevebilir misin? Ben severim diyorum kendi kendime, en az ölüm kadar gerçek... Keşke şimdi yanımda olsaydın, ama yoksun... Olsun diyorum, ben seni öylesine sevmedim ki.. Ben seni sıcak tenin içinde sevmedim, ben seni geçici heveslerim içinde sevmedim, ben seni ruhunla bir bütün olarak sevdim.. Ben seni çok uzaklardan sevdim..Bir taraftan da kendi kendime sormaya başlıyorum..Sevdim mi, gerçek manada sevebildim mi acaba diye? Gerçek sevgi bu mu? İçimi buram buram yakan bu ateşin adı aşk mı? Yoksa her şeyin sahte olduğu şu küçücük dünyada, bir takım hevesleri ve çıkarları uğruna daha da küçülen insanların adını aşk koydukları bir heyecana kapılmadan mı ibaretti sadece? Eğer bu gerçek aşk değilse gerçeğini hayal bile etmek istemem... Şu an hissettiklerim bile beni ağır ağır boşluğa çekiyor, bundan fazlasını ne hislerim ne yüreğim ne de ruhum kaldırır... Sadece bir tek cevap ver... Ben senin kalbinde hiç olmasam da artık sana sarılamasam da unutma ki bu ateş hiç sönmeyecek değil mi? Ta ki ruhum ölene dek... Sevda’nın adını anan tek bir yürek kalmasa da , tüm kalplere mühür vurulsa da, seven gönülleri kor ateşle dağlasalar da, benim kalbim seni anar , benim sevdam tüm mühürleri söker, ben de dağlanacak tam bin yürek daha var ve her biri yeryüzü kadar...Bende sana tekrar soruyorum, sen de beni böyle sevebilir misin...Dur, sakın söyleme, ben duymuyor olsam da , kim bilir belki karanlık kıskanır, belki yalnızlık çekemez sevdamızı... Belki de ışıklar küser gözlerime... Bir sel olur çağlar yüreğim aşkın yıkımında.... Ne olur sarmaşıklar girmesin aramıza, zehirli sarmaşıklar... Tut elimden ne olursun beni sensiz sadece sensiz bırakma... Bir gün olurda duyarsan düştüğünü bedenimin toprağa, benim için donuk ve gülmeyen bir yüzü vardı diye söylenirsin...Sonra gelip güldür beni bir tanem... Ay ışığında gel mezarıma, bir tane gül bırak mezarımın başucuna, ellerini üstüme yığılı toprağa sok ve hisset hayattayken sana anlatamadıklarımı... Dedimya ben uzaklardan sevdim, kuşkusuz, hilesiz, amaçsız, ölesiye sevdim, tabii ki adı sevdaysa bu çekilen çilenin...Adına her ne diyorlarsa acı, ızdırap , keder tarifi her neyse bu duygunun ben kabulüm sen yanımdaysan...Şu içimden geçenlerin sadece birini tutup çıkarabilsem, seni sana onunla anlatabilsem ne yazmaya kalem ne de satırlarıma kağıtlar yeterdi... Çünkü sen benim içimdesin ruhumun minik kedisi ..Seni seviyorum....Öylesine değil , ölümüne, bir bulmacanın karelerinde yok olmacasına... Hep karşılara dalardı gözlerim, sanki benim karşımdaymışcasına... Ben seni böyle sevdim, beşikten mezara kadar değil , ruhum yok olana kadar....
Sen beni böyle sevebilir misin?
Şu anda ise sensiz geçen her gün yüreğime göz yaşı yağıyor, ben akan göz yaşlarımda boğuluyorum.. Hatıralarının sıcaklığı tüm ruhumu ısıtıyor aradan geçen onca zamana rağmen... Bugün ruhlar semada ölümle dans ediyor yırtık kefenlerinde... Bugün yıldızlar bizim için parlıyor farkında mısın? Hadi usul usul gel kollarıma artık, kimseyi kıskandırmadan gel...İşte ben seni böyle sevdim...
Yürüdüm yürüdüm çok yollardan geçtim ama inan çok büyüdüm..
Düşündüm düşündüm sebebini bulamadım neden neden neden çok üzüldüm?
Şimdi,aç kapını lütfen,çünkü ben geldim
Çok üşüdüm, çok soğuk yerden geldim
Bana biraz gülümser misin?
Kimseye sormadım,yolu kendim buldum geldim
Simsiyahların içinden sana karbeyaz geldim
Beni biraz sever misin? ben geldim!
Üstüm biraz tozlu, yolda çok düştüm geldim
Ellerim çizik üzgünüm, dikenliklerden geldim
Kalbim paramparça ama sana topladım geldim
Bir bilsen neler yazdım, hepsini yaktım geldim
Annemi bıraktım sana, kimsesiz geldim
Çocukluğumun söküklerini dikebilir misin?
İzin ver de oturayım lütfen, bacaklarımı çok yordum geldim
Kusura bakma üstüm ıslak, büyük yağmurlardan geldim
Anlatsam herşeyi, dinler misin?
Yanıma para almadım, beş kuruşsuz geldim
Yolda biraz acıktım ama sana,dayandım geldim
Hiç yokken hep olmak nedir,bilir misin?
Kendime devdim!devdim!devrildim geldim
Kardım,buzdum eridim,erittim geldim
Aşkı sırtıma aldım,taşıdım,evladım dedim
Açtım,soldum,sarardım geldim
Yandım, söndüm, kül oldum geldim
Ellerinle ellerime su dökebilir misin?
Yüzüme vurdu rüzgar yağmuru,daha çok dedim
Yağmur carptı kendini bana, "bu yetmez" dedim
Kırılmış kanatlarıma birkez dokunabilir misin?
Taştım,dağdım,kum oldum geldim
Camdım,kayaydım, tuz buz oldum geldim.
Beni tanrı'ya tekrar inandırabilir misin?
Bin kere öldüysem, bin kere dirildim geldim
Canımdan can,kan verdim ama adını yaşattım geldim
Yedi kat yerin dibinden beni duyabilir misin?
Kimse inanmadı sana, ben taptım geldim
Dönecek yerim kalmadı, herşeyi mahvettim geldim
Şimdi beni biraz sevebilir misin?
Ben geldim!
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 4 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|